Aşk büyük bir etkiyle başlar. Kalabalıkların içinde bir kişiyi herkesten farklı görmekle ve ona karşı yoğun beğeni hissetmekle ortaya çıkar. Heyecan, kalp çarpıntısı, gözlerin parlaması, o kişiye odaklanmış merak, normalden daha neşeli, enerjik olma gibi belirtilerle kendini belli eder ve aşık olunan kişiyi düşünmeden duramamak gibi, özellikle iş hayatını çok zorlayıcı bir boyuta ulaşır.
İnsanın Aklını Başından Alan, Oldukça Gizemli Ve Büyüleyici Bir Duygudur Aşk.
Peki neden o? Neden bir başkası değil de o? Aşk üzerine araştırmalar yapan bilim adamları bunun tamamen nörolojik bir süreç olduğunu bildiriyorlar. Bu duruma göre insan ne zaman, kime aşık olacağını asla bilemez. Çünkü ipler vücuttaki kimyasalların elindedir.
Aşk kapımızı çaldığında vücudumuzda neler olduğuna bir bakalım. Aşık olacağımız kişiyle karşılaştığımızda beynimizin belli bölümleri birdenbire etkinleşiyor ve bizi şaşkın bir halde o kişiye bakmaya zorluyor. Beynimizde yaşanan durumun adı elektrokimyasal değişim.
O anda dopamin, norepinefrin, feniletilamin gibi başlıca sinir ileticilerinin seviyesi ani bir yükselişe geçiyor ve bu kimyasal haberciler beyinde hızlı bir şekilde dolaşmaya başlıyorlar. Böylece aşık olma hissi kısa sürede tüm beynimizi sarıyor. Beynimizden çıkan aşık olduğumuz mesajı daha sonra sinir ağı boyunca tüm vücuda yayılıyor ve bizler inanılmaz bir ruh hali içinde adeta yeniden doğmuş gibi hissetmeye başlıyoruz.
Yukarıda bahsettiğimiz üç sinir ileticisinden daha düşük seviyede salgılanan serotonin kimyasalı sayesinde de aşık olduğumuz kişiye saplantılı bir halde bağlanıp kalıyoruz.
Yani, bizler için son derece sıra dışı olan aşk, bilim adamı gözüyle vücudumuzdaki ani kimyasal değişimin klasik bir sonucu. İlginç değil mi?
“Peki neden o?” sorusunu bu defa “Neden bir başkasını değil de onu görünce vücutta ani kimyasal değişim yaşanıyor?” şeklinde yineleyebiliriz; çünkü hâlâ bir cevabı yok. Bilimin de yetersiz kaldığı nokta bu.