Depresyon terimiyle kişinin moralsiz olması, hayattan zevk almaması, neşesini kaybetmesi, yemeden içmeden kesilmesi gibi belirtiler akla gelir. Bu ruh haline pek çok durumda girebiliriz. Örneğin uykusuz, kötü bir gece geçirmek ertesi gün bizi keyifsiz hale sokabilir, işimizde, evimizde bazı can sıkıcı sorunlar moralimizi bozar, depresif bir ruh haline girebiliriz. Veya daha ciddi hayat olayları, örneğin bir yakınımızın kaybı bizim ciddi halde moralimizi bozar ve yukarıda saydığım belirtilerin tamamını birkaç gün yaşayabiliriz.
Ancak bu tabloların hiçbiri eskilerin ‘mali hülya’, ‘kara sevda’, ‘melankoli’ gibi adlarla tanımlamaya çalıştığı bugün depresyon dediğimiz hastalığı göstermez. Depresyon bütün dünyada en yaygın olarak görülen hastalıkların başında geliyor. Tespit edildiği zaman çok kolayca tedavi edilebiliyor. Fakat ihmal edilirse intihar gibi çok ciddi sonuçlara neden olabiliyor.
Bu Belirtilerin Süresi Önemli Mi?
Birkaç gün süren moralsizlik, keyifsizlik hallerini depresyon olarak değerlendirmek yanlış olur. Bir kişiye depresyon tanısını koyabilmek için, biraz önce saydığım belirtilerin en azından iki hafta sürekli olarak o kişide bulunması gerekir.
Depresyonun sebepleri neler?
Bugün için kesin nedeni ortaya konamadı. Tıpta sadece depresyon için değil bütün hastalıklar için geçerli bir kural var. Buna stresdiatez modeli deriz. Yani bir hastalığın ortaya çıkması için o kişide hem hastalığa genetik yatkınlık olmalı hem de genetik yatkınlığı hastalığa dönüştürecek çevresel faktörler bulunmalı. Bazen genetik yatkınlık bazen de yaşadıklarımız ön plana çıkar.
Bunu depresyon için izah edecek olursak ya o kişide genetik yatkınlık güçlü ya da çevresel faktörler pek çok insanın dayanamayacağı şiddette olmalıdır. Bazı insanlar görürsünüz. Çocukluğundan başlayarak hayatının hiçbir dönemi zorlu geçmemiştir. Görünürde de hiçbir sıkıntısı yoktur. Ama buna rağmen ciddi bir depresyon içine girebilir, hatta intihar edebilir, işte bu durumlarda güçlü genetik yatkınlıktan söz edilebilir.
Tarihte aile fertlerinin birçoğunun intihar ettiği meşhur aileler bu genetik geçişin en açık göstergesidir. Bazen de genetik yatkınlık bu kadar güçlü değildir. Ama orada da yasanlar, hayat şartları çok ağırdır. Örneğin çocuklukta şiddet uygulayan alkolik bir baba, ilgisiz bir anne genetik yatkınlığı güçlü olmasa bile o kişiyi depresyona yatkın hale getirir. Sosyoekonomik ve kültürel faktörleri de göz ardı etmemek gerekir. Neticede bütün bu faktörler beyin kimyasında bozulmaya neden olur.
Mevsimsel depresyon nedir?
Bu hastalar özellikle güneş ışığının azaldığı kış aylarında depresyona girer. Yaz aylarında depresyonları kısmen de olsa düzelir.
İşte, depresyonun en yaygın görülen belirtileri;
Hayattan artık zevk alamama, hiçbir hoşluğun kişiyi neşelendirmemesi, moralsizlik, iş yapmada isteksizlik.
Daha şiddetli olgular artık yaşamak dahi istemez, ‘Ölsem de kurtulsam’ diyen çok sayıda depresyon hastası vardır. O sırada kafasını sürekli kötü düşünceler meşgul eder.
Depresyondaki kişi genellikle geçmişte yaşar. Hayatının boşa geçtiğini, değersiz olduğunu, geçmişte hep hatalar yaptığını zanneder. Gelecek ise karanlıktır. İçinde umut ya çok azalmış ya hiç kalmamıştır.
İlerde işinden gücünden olacak, beş parasız kalacak, kendisi ve aile fertleri çok zor durumlara sürüklenecektir.
Tahammül sınırları çok azalmıştır. Depresyondaki birey dışarıda çok bitkinken evde aşırı öfkeli olabilir. Bu öfke de çoğu zaman nazı geçtiklerine patlar. Maalesef depresif hastaların en çok tahammülsüzlük gösterdikleri kişiler eşleri ve çocukları olabilir.
Depresyonun en korkulan sonucu intihardır. Tedavi edilmemiş hastaların bir kısmı maalesef intihar ile yaşamlarına son verirler.
Depresyon başka hastalıkların habercisi olabilir mi?
Depresyonu sadece bir psikiyatrik bozukluk olarak düşünmemek gerekir. Pek çok kronik hastalık depresyonla birlikte seyreder. Hatta akciğer kanseri, pankreas kanseri, öldürmeleri, bu yanlış düşünceler nedeniyle ileride onların yaşayacakları sefil hayattan kurtarma çabasıdır.
Uyku ve iştah düzensizliklerine sık rastlanır. Genellikle uykuya dalma güçleşir. Kişi uykuya dalana kadar sürekli yatakta döner. Uykuya daldıktan sonra da sık sık uyanır. Bazen sabah çok erken ve şiddetli bir sıkıntıyla uyanır. En yaygın olarak da sabah sıkıntılı ve hiç dinlenmemiş, yorgun olarak kalkılır. Bazı hastalarda da buna tam zıt olarak uyku artar. Hasta sürekli uyur. Ancak bu hastalar da hiçbir şekilde dinlenmiş kalkamazlar. İştah da ya çok artar, ya da aşırı iştahsızlık ve zayıflama ortaya çıkar.
Yaygın vücut ağrılarına özellikle baş ağrılarına depresyonda sık rastlanır. Yine bu hastalarda cinsel ilgi ve istek çok azalmıştır. Kararsızlık çok sık rastlanan belirtilerdendir. En basit olaylarda bile kişi karar verirken çok zorlanır ya da tamamen eylemsizlik içine girer. İşleri çoğu zaman ertelemeye eğilimlidir. Dikkat ve konsantrasyon bozulur. İstense dahi artık kitap ve gazete okumak kolay kolay mümkün olmaz. Bu yüzden özellikle çocuk ve gençlerin okul başarıları çok düşer.
Tiroid hastalıkları, bazı beyin tümörleri gibi birçok hastalığın ilk belirtisi depresyondur. Bu nedenle bir psikiyatrist tarafından değerlendirilmeden, kulaktan dolma bilgilerle kendi kendine ilaç kullanarak tedavi olmaya kalkmak ilerde telafisi son derece güç olan sorunlara sebep olabilir.