Kimdir: Şair
Doğum: 1901
Ölüm: 1948
Kemalettin Kamu
Erzurum, Sivas, Ankara, İstanbul, Bursa, Paris… Gurbet gurbet dolaştım, ömrü gurbetlerde geçti. 6 Mart 1948’de de uzak, sonsuz bir gurbete gitti…
1901’de Bayburt’ta doğan Kemalettin Kamu, 1910’da, dışardan sınavlara girerek ortaokul birinci sınıfta öğrenim görme hakkı kazanır. Erzurum’da başladığı ortaokulu Refahiye’de bitirir.
Balkan Savaşı, ardından Birinci Dünya Savaşı… Erzurum’un işgal haberini alan babasının kalp sektesi nden ölümü Kemalettin Kamu Yu derinden sarsar:
“Şehir iniltili, matemli bir harabe gibi/ İnleyip duruyor sanki ıstırabından;/ Görünmemek için artık arar cenâh-ı şebi,/ Cidar-ü-dârı yıkık türbeler hicâbından.”
Aruz vezniyle bu mısraları yazan on beş yaşındaki Kemalettin Kamu bir süre sonra annesiyle birlikte önce Sivas’a sonra da Kayseri’ye göç eder. Bulduğu her işte çalışan Kemalettin, eline geçen kitapları okur, bir yandan da şiirler yazar.
“Gönüllerin gözyaşına inandığı bir anda/ Bin bahçeli beldemizi yâd ellere bıraktık,/ Gölgesinde barınacak tek ağacım yok artık,/ Dallarında bülbül öten bahçelere elveda!”
Mondros Mütarekesi, Yunanlıların İzmir’i işgali… Kara günler sis gibi sarar dört bir yanı. Yaşananlar Kemalettin’in şiirlerinde de yerini alır.
“Anne deniz nerde, yalımız nerde?/Hani gideceğiz İzmir’e derde/Beni uyuturdun dizisinde anne!”
İSTİKLÂL ORDUSU ŞEHİTLERİNE
Bursa’dan sonra İstanbul günleri… Müttefik orduların İstanbul’a girmesiyle Kemalettin Ankara’ya gelir.
“Kurtuluş Savaşı yıllarında ‘İstiklâl Ordusu Şehitlerine’,‘Gurbet’ gibi şiirleriyle hemen her yerde, özellikle okul kitaplarında okunup sevilen Kemalettin Kamu” Ankara’da Matbuat Umum Müdürlüğünde çalışır.
“(…)Kamu: savaş, yurt, gurbet ve aşk konularında dili ve ahengi sağlam, lirik-epik, hece şiirleriyle” tanınır, sevilir.
Yirmi beş yaşında gönlünü genç bir kıza kaptırır. Aileler görüşür, anlaşır, söz kesilir. Neredeyse nişan hazırlıklarına başlayacakken Kemalettin Kamu sözlüsünün bir akrabasıyla baloya gideceğini duyar. Şair bunu uygun bulmaz. Oturur ona bir mektup yazar, baloya gitmekten vaz geçmesini rica eder. Mektup elden verilir. Cevap beklenirken kapı büyük bir gürültüyle kapanır. Genç şair reddedildiğini düşünür. Üzülür, kırılır, incinir…
PLÂTONİK BİR AŞK
“Vuruldum nesine bilmem ki nasıl?/ Üç yıl tapındım da ona muttasıl,/Bilmem âhengini hâlâ sesinin!”
Sanki yaşanan platonik bir aşktır. Ama genç şairi derinden etkilemiştir, yaşadıkları. Kim bilir, belki şu şiirin yazılmasında da Ankaralı esmer güzelin payı var:
“Sevgilim güvenme güzelliğine,/Senin de saçların tarumar olur;/Aldanma talihin pembe rengine,/Hayatın uzun bir intizar olur.”
Ne yakınları ve arkadaşları onu evlenmeye ikna edebilir. O günden sonra, hep yalnız yaşar.
Anadolu Ajansı temsilcisi olarak Paris’e gider. Bir yandan da yüksek öğrenimini sürdürür.
Soyadı kanunu çıkar. O, ağabeyinin seçtiği soyadını benimsemez, “hep, bütün, bir ülkede yaşayanların tamamı” anlamına gelen, Kamuyu soyadı olarak alır.
Paris dönüşü İstanbul’a, oradan Ankara’ya gelen Kemalettin Kamu, şiirin yanı sıra ekonomiyle ilgili çalışmalar da yapar. 1939’da Rize milletvekili olarak meclise girer.
Ajansla ilgisi süren Kemalettin Kamu aynı zamanda TDK Terimler Kolu başkanıdır. Bu dönem onun şiiri ihmal ettiği günlerdir ne yazık ki…
Bir süre sonra annesini de kaybeden Kemalettin Kamu bütün sevgisini yeğenlerine verir.
Gurbetleri birbirine bağlayan çetin yollarda dolaşan, kimsesiz, yalnız biridir o. Gurbet gurbeti izler. Yol üstünde bir istasyonda kırık dökük bir aşkın kokusunu solur biraz. 6 Mart 1948’de tek başına kaldığı Evkaf apartmanındaki oda son durağı olur. Bir akşam vakti beklenmedik bir kalp krizi onu sonsuz gurbete taşır. Kahvesinin buharı üstünde kalır. Bir de, kitaplaşmamış çok sayıda şiir…
KEMALETTİN KAMU’NUN ŞİİR DÜNYASI
“Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanan Kemalettin Kamu, Millî Edebiyat Akımının getirdiği ilkelere bağlı kalan bir şairdir.(…) şiirlerinde işlediği konuları alçak gönüllü ama çok duygulu ve içten bir hava içinde vermeyi başarmıştır. Hece ölçüsü kalıplarının tekdüzeliğine düşmeden yeni uyumlar yaratarak Anadolu kokulu bir şiir havasını sürdürmüştür.”3
“Gurbet o kadar acı/ Ki ne varsa içimde,/Hepsi bana yabancı,/Hepsi başka biçimde!//Eriyorum gitgide,/ Elveda her ümide/Gurbet benliğimi de/Bitirmiş bir içimde!// Ne arzum, ne emelim,/Yaralanmış bir elim,/Ben gurbette değilim,/Gurbet benim içimde!”
Bu şiir Kemalettin Kamu’nun “gurbet şairi” olarak tanınmasını, sevilmesini sağlar.
Bayburt’ta doğan Kemalettin, Erzurum, Refahiye, Sivas, Kayseri, Bursa, İstanbul, Ankara, Paris, oradan oraya dolaşır durur. Böyle biri elbette gurbet duygusunu duyacak, bunu da yazdıklarına yansıtılacaktır.
“Anadolu’yu baştanbaşa dolaştım. Her köşesinden ruhuma bir başka ıstırap, bir damla sevgi sindi.” diyen Kamu için,“Gurbet” ve bunun gibi birkaç şiirini ölçü alıp gurbet şairi demek doğru olur mu acaba?…
Gurbete alışınca insan çok da memlekete gitmek istemez hani. Bayramların birinde memlekete gitmek yeterli sayılır.Yalnızlığa alışınca, kalabalıklara, gürültüye tahammülü azalıyor insanın.Belki şairimizin durumu da böyledir, kim bilir?…
BİNGÖL ÇOBANLARI
“Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum” diye başlayan“Bingöl Çobanları”nda Anadolu’nun uzak bir köşesinden bir çoban seslenir bize. Deniz görmemiş, soyu o dağların aşinası olan, günleri aynı pınardan testisini doldurarak geçen bir çoban.
“Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni,/Kuzular bize söyler yılların geçtiğini,/Arzu başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek”.
Gün batımıyla birlikte yalnızlığıyla baş başa kalır, kaval çalar hüzünle. Çoban olmanın ezikliğini duyar. Kendisiyle hesaplaşıyor, bir şehri düşlerine bile karıştırmaması gerektiğini düşünür.
Yamaçlarda batan güneşe karşı uçan kuşları düşün, geçen kervanları an, bunlar sana yeter, der. Çıngırak seslerinin dağlara neler söylediğini anlatır.
“Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun/Nadir duyabildiği taze bir heyecanla,/Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla.”
Kemalettin Kamu, bu çobana karşı öyle sıcak, öyle güzel duygularla doludur ki, gönlünü yurt olarak sunar ona.
“Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.”
Burada konuşan Bingöl Çobanı mı yoksa şairin kendisi mi acaba?… Ne o ne de öteki. Belki de, hem o hem öteki demek daha doğru; burada bize ses veren kişi ikisinin birleşiminden oluşmuş biridir.
“Kemalettin Kamu, ‘Bingöl Çobanları Nda Anadolu insanlarını, kendi yaşayışı içinde ele alıyor. O, bir yolcu veya yabancı değil, bu toprakların yerlisidir.”
Siperde Akşam, Yurda Dönüş, Memiş’ten Güllü’ye, Dadaş, Hazan Yolcusuna, Bir Çocuk, Bir İhtiyar, Erzurum, İzmir gibi şiir adlarında da görüldüğü gibi şairimiz hep bu yurdu ve bu toprağın insanlarını yazdı.
KEMALETTİN KAMU’NUN SANATI
Kemalettin Kamu Nun tüm şiirleri ölümünden sonra kitaplaştırıldı 6. Bunlar, iyi niyetli, bu ülkeyi, bu milleti seven bir şairin, bir yalnız adamın şiirleri.
“Onun manzumelerini 1921 yılında resmî tebliğ gibi ajansla neşredenler, kasabanın duvarlarına asarlardı. Sonradan bol bol kıraat kitaplarına da almışlardı.”7
Kemalettin Kamu, millî mücadele yıllarında savaşın kazanılması için çalışmış, o dönemde yazdıkları elden ele dolaşmış. Kimi şiirleri bestelenmiş, marş olmuş, şarkı olmuş. O dönmem, o günler bir yana, bugün Kemalettin Kamu Dan bize kalan ne var diye sorulabilir.
Bingöl Çobanları, Kimsesizlik, Gurbet, İrşad, Hicret onun çok bilinen şiirleri… Elbette başka ürünleri de var. Bütün şiirleri daha kapsamlı bir çalışmayla incelebilir.
Yazdıklarının hepsinin birbirinden değerli ürünler olduğunu söylemek mümkün değil ne yazık ki. Bazı şiirlerinin zayıf olduğunu kendisi de biliyordu. Bu yüzden yaşadığı dönemde pek çok şiirini yayınlamamıştır.
Günümüz şiirinin ustalarından Turgut Uyar’ın Kemalettin Kamuyla ilgili değerlendirmesine katılmamak mümkün mü?…“… kendisine, yaratılışına uygun olmayan bir döneme rastlamış bir şairdir. İncedir, kırık gönüllüdür, incinmelerin ve gurbetin şairidir, kenarlara, kuytulara çekilmenin ve bunları en güzel söylemenin şairidir.”
Savaşlardan, işgallerden, bir de politikadan uzak yaşasaydı, Türk şiirindeki yeri bugünkünden çok başka olurdu elbette.
“Kimsesizlik” neredeyse kaderi olan“Gurbet” ustası, “Bingöl Çobanları”nın arkadaşı Kemalettin Kamu’nun olsun son söz:
Bana gölgesini ver saadetin,
Bayramdan bayrama beni an yeter.