Rahim içinde bebeğin beslenmesinden sorumlu olan plasenta, hamileliğin başlangıcında oluşmaya başlar. Yeni hücrelerin oluşması için anneden gelen kandaki gerekli besinleri ve oksijeni özenle seçerek bebeğe taşır. Kanla gelen zararlı ve atık maddeleri de ayırarak annenin vücuduna geri gönderir. Gazlar, besin maddeleri ve atıklar anne ve bebek kanları arasında değiş tokuş edilirken, iki dolaşım sistemi arasındaki bu alışveriş kanlar karışmadan gerçekleşmektedir. Bebeğin kanı ile annenin kanı arasında pek çok tabaka vardır ve kandaki maddeler bu tabakalar yardımıyla değiş tokuş edilmektedir.
Rahmin içi, bebeği koruyan amniyon sıvısı ile kaplıdır. Amniyon sıvısı bebeğin gelişimi için önemlidir ve bu sıvı olmadan yaşaması mümkün değildir. Bu sıvı sayesinde, hem anne ve çocuk birbirlerinden faydalanırlar hem de korunmuş olurlar. Bebek 12 haftalık olduğunda, kan dolaşım sistemi gelişmiş olur ama oksijen ve besinlerin alımı, karbondioksit ve atıkların gönderilmesi için halen annesine ihtiyaç duyar.
Plasenta 15 – 20 santimetre çapında oval bir disk şeklindedir ve ağırlığı zamanla 500-600 grama kadar ulaşır. Kalınlığı da 2-5 santimetre kalınlığı aralığında değişir. Karmaşık bir yapıdadır. Plasenta ile bebek arasındaki bağlantıyı sağlayan göbek kordonu ise üç adet damar içermektedir. Bunlar bir kalın toplardamar ve iki daha ince atardamarlardır. Atardamarlar, toplardamarın etrafına helezon şeklinde sarılmıştır. Toplardamar, plasentadan gelen kanı bebeğe ulaştırırken, bebekteki artık maddeleri de atardamarlar anneye ulaştırır.
Bu damarlar jöle kıvamında bir madde tarafından sarılmıştır. Bu jelin önemli bir görevi vardır. Göbek kordonunun kıvrılması ve kırılmasını engeller. Bu özel yapı sayesinde göbek kordonunda gerçek bir düğüm olsa bile kordon tam anlamıyla sıkışamaz. Doğumda ortalama 55 santimetre uzunluğunda olan bu göbek kordonu kesildikten sonra bebeğin plasentaya olan bağımlılığı biter ve ilk ağlamayla akciğerleri havayla dolar.
Plasenta hamileliğin yaklaşık 18. haftasına kadar büyümeye devam eder. Bu döneme kadar gebeliğin sürdürülmesi için gerekli hormonsal destek yumurtalıklar tarafından salgılanır. Daha sonra ise bu görevi plasenta üstlenir. Madde alışverişi dışında plasentanın bir başka görevi daha vardır. Plasenta ana endokrin organlardan birisidir. Yumurtalık, rahim, meme dokusu ve bebek üzerinde etkili birçok hormon ve hormon benzeri maddenin üretiminden de sorumludur.
PLASENTA YENİR Mİ? ÖĞRENMEK İÇİN TIKLAYIN
Plasenta gerek yapı gerekse işlev açısından kendine özgü ve başka örneği olmayan bir organdır. Bebeğin rahim içindeki yaşamını sürdürebilmesi plasentanın sağlıklı işlev görmesine bağlıdır. Plasentanın içerde gelişememesi ve küçük kalması, annenin hamilelik öncesi zayıf olmasından ya da hamilelik döneminde iyi gıda alamamasından kaynaklanabilmektedir. Ayrıca annenin kan hacmi yeterli olmadığı durumlarda da, rahimden plasentaya giden kan akımı da yetersiz olacağından plasenta gelişme gösteremeyebilir.
Plasentanın büyük olması ise; annede dia bet, plasentada ödem, annede ya da bebekte anemi ve kanamanın göstergesi olabilir. Bebeğe giden kan ve oksijen miktarında azalma olabileceğinden, yeni doğan ölümleri söz konusu olabilir. Yine aynı şekilde plasentanın çok ince olması da, bebekte gelişim geriliğine ve ölüme sebep olabilir.
Plasentanın, bebek ile doğum kanalının arasında olması yani doğum kanalını kapaması durumunda “plasenta previa”dan bahsedilir. Bu durum hem annenin hem de bebeğin hayatını tehlikeye atabilen riskli bir durumdur. Önceden yapılan rahim içi ameliyatlar ve düşük, çoğul hamilelik, sigara içime ve anne yaşının büyük olması buna neden olabilir. Bir de plasentanın doğumdan önce rahim duvarından ayrılması, hamileliğin son dönemlerinde görülen ve bebek ölümlerine neden olabilen bir durumdur.
Plasentadaki erken ayrılma sıklıkla alt uçtan başlar ve ayrılan bölgenin altındaki damarlardan oluşan kanama dışarı boşalır. Ayrılma plasentanın ortasında birerde olursa altta oluşan kanama gizli kalır. Ayrılmanın derecesine göre bebeğe giden kan akımı da azalır ve ayrılma plasentanın %50’sinden fazla olduğunda bebek genellikle kaybedilir. Kimde ve ne zaman oluşacağı tahmin edilemeyen ender durumlardan biridir.