Yazarı: Susanna Tamaro
Yayınevi: Can Yayınevi
Basım Yılı: 1996
Roman / İtalyan Edebiyatı
Roman, 80 yaşındaki bir kadının büyüyüp yetiştirdiği, fakat ABD’de yaşamaya ve eğitim görmeye giden torununa yazılan ve gönderilmeyen mektuplar ile başlamaktadır. Bu mektuplar hem bir iç çöküş hem de vasiyet ve itiraf niteliği taşımaktadır. Yaşlı kadın, iç hesaplaşmalarını yansıtan mektuplarda, kendi gençliğinde yapmayı göze alamadığı şeyleri torununa öğütlemektedir. Annesini bir trafik kazasında kaybeden torununun gitmesiyle yaşlı kadın tek başına kalmıştır.
Gençliğinde hareketli bir kişiliğe sahip olan yaşlı kadın, uygun bir eş bulamadığı için oldukça geç yaşta ve istemediği bir evlilik yapmıştır ve bu evliliğinde mutluluğu yakalayamamıştır. Çocuğu olmadığı için tedavi amacıyla gittiği kaplıcalarda bir doktorla, Ernesto ile tanışır ve fırtınalı bir aşk yaşar. Kadın bu ilişkiden bir kız çocuk sahibi olur. Fakat çocuğunun gerçek babasını kocasından ve herkesten gizler. Kendi gençlik yıllarında yaşadığı kısıtlamaların hiçbirisini kızına yaşatmamaya kararlıdır.
Fakat bu tutumu kızının asi ve geçimsiz bir insan olmasına neden olmuştur. Kadın, kızının gerçek babası Ernesto’nun bir trafik kazasında ölümünden sonra ruhsal bunalıma girer. Bu sıkıntılı yıllarında kızı Ilaria ile yeterince ilgilenemez ve kızı ile aralarında duygusal kopukluk olur. Kadın bu durumun farkına vardığında artık çok geçtir. Ilaria annesinden iyice uzaklaşmıştır, hatta onu sevmemektedir.
Annesinden iyice kopan Ilaria, 60’lı yılların özgürlük akımına kapılmıştır. Tatil için gittiği Türkiye’de, babasını kendisinin bile bilmediği bir çocuk sahibi olur. Bir gün yaşlı kadın Ilaria ile tartışması sırasında yıllardır sakladığı sırrını açıklar. Babasının öz babası olmadığını öğrenen Ilaria sarsılmıştır. Ilaria, tıpkı gerçek babası Ernesto gibi bir trafik kazasında hayatını kaybeder. Yaşlı kadın hayatta tüm sevdiklerini kaybetmiştir. Artık onu yaşama bağlayacak tek kişi kalmıştır. Torunu Piero’yu yanına alarak birlikte yaşamaya başlamışlardır. Büyükanne ve torunu, Pietro’nun çocukluk yıllarında çok mutludurlar. Fakat Pietro’nun ergenlik çağına girmesiyle birlikte sorunlar başlar.
Pietro artık büyümüş ve eğitim için Amerika’ya gitmeye karar vermiştir. İşte mektuplar, yaşlı kadının torununun gidişinden iki ay sonra, onun çocukluk anılarını yazdığı özlem dolu ilk mektup ile başlar. Büyükanne yazdığı mektuplarda geçmişte yaptığı hatalardan ve aldığı doğru kararlardan bahsetmektedir. Mektuplarında içindeki duygularını dökmenin dışında, torununun ana okulundan büyümesine kadar geçirdiği dönemi ve olayları da anlatmaktadır.
Mektuplarında, kızının kendi yaşadığı zorlukları ve sıkıntıları yaşamaması için elinden geleni yaptığını ve onu hep özgür bıraktığını belirtmektedir. Kendi gençliğinde sıkıntılı bir hayat geçirdiğinden, kendi istediği gibi değil ailesinin istediği gibi yaşadığından bahsetmiştir. Bu nedenle yalnızlıklarla dolu bir hayat yaşadığını ve bir hayal dünyası kurduğunu belirtmektedir. Büyükanne, hayatından ve hissettiği duygulardan bahsederek, torununun bunlardan ders ve nasihat almasını ummaktadır.
Yaşlı kadın bir başka mektubunda, kızının ölümünden kendisini sorumlu tuttuğunu yazmaktadır. Kızına gerçek babasının kim olduğunu söylediği gün kazanın meydana geldiğini ve bu kazadan dolayısıyla kızının ölümünden kendisinin sorumlu olduğunu söylemektedir.
Büyükanne son mektubunda ise torununa bazı öğütler vermektedir. Torununa bıraktığı en önemli öğüt ise şöyledir: Yapılacak ilk devrim, insanın kendi içinde yapacağı devrimdir. Eğer hayatında bir yol seçmek zorunda kalırsan ve kararsızsan önce sessizce dur ve yüreğinin sesini dinle. Seninle konuştuğu zaman kalk ve ‘’YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT’’.